•  
  •  
  •  
  •  

Hikayemiz

SEYYAR MANDIRACILIKTAN MODERN MANDIRACILIĞA

Babam Merhum Veli Kelebek (Veli Hoca) Yörük olup konargöçer hayat yaşadığı için 1941 yılında Yörük çadırında dünyaya gelir. Kendisi Mulla Ali oğlu Süleyman oğludur. 3 yaşındayken babası vefat eder ve öksüz kalır. Küçük yaşlarda medreseye eğitim görmesi için verilir. Yirmi yaşına kadar medrese eğitimi görür. Sonrasında askerlik görevini tamamlayarak Annem Ayşe ile evlenir. Konar göçer olarak Yörük geleneğini sürdüren ailem, koyundan elde ettikleri sütü kendi ilkel metotlarla deri peyniri ve kese peyniri yaparak kendi tüketimleri ve çadırlara gelen misafirlere hediye için üretirlerdi.

Ailede ilk mandıra işini Aşiret ağası Latif ağa Niğde’den bir usta getirerek bir çadır kurdurup ve sürü sahiplerinden sütleri satın alarak mandıraya dökmesini sağlar. Babam bu mandırada öğrendiği tecrübeyle ilk olarak 1967 yılı Nisan ayında Şanlıurfa’nın Viranşehir kazasının Cinas Köyünde Salim Ağa ile irtibat kurarak köye seyyar mandırayı kurup bizlerin de halen geleneğini sürdürdüğümüz mandıracılıkta ilk adımı atmış olur. Bu seyyar mandırada koyun sütünden Edirne tipi teneke peyniri yapmaya başlar. O zamanlar peynir çiğ olarak, pastörize edilmeden yapılıp üç ay soğuk havada bekletilip satışa sunulurmuş. Mandırada bir peynir ustası, bir kalfa, iki işçi ve bir de tenekelerin ağzını kapatmak için tenekeci olmak şartıyla beş işçi ile çalışılmış. Babam gün geçtikçe daha kaliteli peynir yapabilmek için araştırma yaparak diğer mandıraları gezip bilgi edinmiş. Babamın yaptığı araştırma ve gözlemler neticesinde 1969 yılında peynir yapımı geleneksel yönteme sadık kalınarak sütün pastörize edilmeye başlanmasıyla peynirde kaliteyi artırıp daha lezzetli olmasının yolu açılır.

Biz Kahramanmaraş’ta yaşadığımız için kışlak olarak İslahiye-Hatay arasında, yayla olarak da Kayseri Pınarbaşı yaylalarında konar-göçerdik. Kışlak ve yaylalarda beslenen koyunların süt verme dönemi 45’er gün sürer ve toplamda mandıra 90 gün çalışırmış. Mandıramız seyyar mandıra olduğu için kullandığımız malzemelerin de taşınabilir ve daha portatif olması gerekiyordu. Sütler, galvenizli kazanlarda mayalanıp süzme dediğimiz ahşaptan yapılmış tezgahlarda cendele bezine kaplayarak üretilirmiş. Gençlik yıllarımdayken mayalama kazanı ve tezgahların yerini fiber plastik tezgahlar ve krom tekneler almaya başlamıştı.

Eskiden büyük marketler bir sene boyu satabileceği peynirin tamamını sezon içerisinde almak zorundaymış. Çünkü o zamanlar piyasada sadece koyun peyniri olduğu için mevsiminde peynirini almak gerekiyormuş. Peynir pazarlamasında hiç sıkıntı çekilmezmiş. Tüccarlar, mandıra hangi yaylada olursa olsun doğal ve lezzetli peynir için gelirlerdi. Yayla mandırası olsun kışlak mandırası olsun mandıraya gelen misafir eksik olmazdı. Babam her gelen misafire peynir hediye ederdi, bolluk ve bereket vardı.

Babamın 30 yıllık peynir serüveninin ardından oğulları olarak biz bayrağı devraldık.